İstanbul kazan biz kepçe düştük sabahtan sokaklara. Amacımız belli; çoğu zaman öylece önünden geçip gittiğimiz büfelere çıkartma yapacağız. İlk hedefimiz; Moda ve Tarihi Kadıköy Çarşısı, hadi o zaman ileri!
Gün güneşli, ama eskilerin eşek donduran dediği zamanlar, esen rüzgar buz gibi, ayaz. Eşekleri bilemem ama ben donuyorum. Fakat donuyor olmam, Moda’ya gelmişken Meşhur Ali Usta dondurması yememe engel değil! Bir top da olsa çocukluğumun tatlı neşesini yemeden gitmem diyorum. Ali Usta’da çeşit bol; vişneli, kaymaklı, çikolatalı, naneli, tutti frutti, limonlu, parça çikolatalı, çilekli ya da sen neli istersen. Ben külahta Türk kahveli istiyorum, kahvaltı niyetine. Sırf sabah diye, bu kez çikolata sos ve fındık koydurmuyorum. Hava soğuksa benim de boynumda kırmızı atkım var, hayatta üşümem. Elimde dondurmam, sakin Moda sabahının tadını çıkara çıkara yürüyorum.
Sabah sabah sıcak bir şeyler yemem gerekir, dondurma bana göre değil dersen eğer, sırf manzarası için bile gitmeye değer Moda Çay Bahçesi’nde hızlı bir tost bir de çay tam sana göre. Sen de benim gibi kahvaltın elinde sokak sokak dolaşmak istersen, Moda’nın en eski büfelerinden biri olan Korkmaz’a gidip çift kaşarlı bir tost söyleyebilirsin.Korkmaz Büfe turkuaz rengi ile hemen dikkatini çekecek ‘’gel bana gel bana’’ diyecek zaten. Öğlen saatlerinde geldiysen pide arası döneri kaçmaz! Köfte severler için köftesi de var, ama döneri, köftesinden daha lezzetli benden söylemesi.
Korkmaz’dan çıkıp Çarşı’ya doğru ilerlerken, cep telefonlarının yaygın olmadığı zamanlarda, buluşma noktası olan Tat Büfe’de durup bir bardak limon (büfe dilinde limonata için limon deniyor.) içip gelene gidene bakmak hiç fena fikir değil. Tat Büfe gecenin geç saatlerine kadar açık olup semtin sabahın 2.00’sinde midesi kazınan eşrafının can simididir adeta. Limon bitince yola devam ediyoruz.
Sabah saatleri olduğu için Kadıköy Çarşısı oldukça sakin, bununla birlikte restoranlarda öğlen servisi hazırlıkları tam gaz devam ediyor. İstanbul’un en sevdiğim yerlerinden biri olan Kadıköy Çarşısı benim de sıklıkla alışveriş yaptığım bir yer. Balıkçım, manavım, kasabım, ciğercim, kahvecim burada. Hepsi de ayrı yazıların konusu… Tanıdıklara selam verip Çarşı’nın yenilerinden sayılan Balcı Eta’ya gidiyorum. Yoğurt üzeri bol kepçe bal, tam da aradığım sabah enerjisi ve içimi ısıtmak için birebir. Eta Bal’dan benim yaptığım gibi yoğurt üzeri bal alıp Çarşı’yı gezebilirsin ya da eve götürmek üzere bal alışverişini de buradan yapabilirsin. Kaçkar Dağları, Erzurum ve Erzincan’dan gelen ballar, görüntüleriyle bile sabahı keyiflendirmeye yetiyor.
Az ileride Gözde Şarküteri var; en bol çeşit zeytin burada. Kim demiş zeytin, çerez niyetine sokakta yenmez diye? Yaptır karışık, az yolluk paket; kalamata, Bodrum kırma biraz da sele, iskeleye gidene kadar mest olacaksın, söz.
Mercan’ın önünden geçerken bir çöp midye tavaya da hayır diyemedim. İki dakikada kızarttılar, üzerine bol tarator sos, azıcık da tuz ile çıtır çıtır. Oracıkta, tam iki lokmada gitti. Yalnız daha evvelden kızartılmış olanlara aman dikkat, midye gözünün önünde, taze taze kızartılınca lezzetli. Aksi halde fazla yağ çekiyor ve yumuşuyor, ben almayayım.
Geldik mi iskeleye? Vapurdan önce son durak! Tam Karaköy-Eminönü İskelesi’nin önünde Cem Büfe var, yılların büfesi… Kimler geçmiştir bu büfenin önünden kimler. Kimler yanmıştır acı hardaldan kim bilir. Ben bilemem ama Cem Büfe’nin sosislisi hafife alınacak cinsten değil. Ekmeğin içine kendi yaptıkları hardal, sosis ve sosisin kendi sosu ile en üste de mayonez gezdirildi mi, yanında da bol köpüklü, açık ayranla tam bir İstanbul klasiği büfe şöleni damaklara. Sosisli de bitince, istikamet Eminönü vapuru, öğle yemeği için karşıya geçiyoruz!