Barış Soydan, T24.com.tr sitesinde bu soruyu bir kez daha gündeme taşıdı: “Rusya’nın zararlı diye reddettiği ürünleri kim yiyor? Türkiye’de üretilen gıdaların sağlığı meselesi tuhaf biçimde iyiye değil kötüye gidiyor.”
Yazı şöyle devam ediyor:
“Hepsi bu yılın haberleri…
“Rusya, 51 ton güveli domatesi iade etti”
“Kayısı sezonu da iade ile açıldı”
“Rusya Türk çileklerini yine reddetti: ‘Tarım haşeresi var”
“Rusya, Türkiye’den giden 25 ton mandalinayı geri çevirdi”
“20 ton çilek ve kayısı Rusya’ya sokulmadı”
İnsan haliyle merak ediyor, acaba Rusya’nın reddettiği ürünlere Türkiye’ye döndükten sonra ne oluyor? Ambalajları açılmadan doğrudan çöpe mi atılıyorlar? Yoksa Türkiye’nin halk sağlığı kriterleri Rusya’dan farklı olduğu gerekçesiyle iç pazara mı veriliyorlar?
İyi niyetli davranalım ve çöpü boyluyorlar, diyelim. Peki. Öyleyse başka bir soru: Rusya’nın reddettiği ürünlerle aynı serada, aynı koşullarda yetiştirilen ama ihraç edilmek yerine yerli tüketiciye satılmak üzere kamyonlara yüklenen sebzelere, meyvelere ne oluyor?
Bir kuruluş: Rosselhoznadzor. Açılımı: Rus Tarım Ürünleri Denetim Ajansı. Rusya’nın geri çevirdiği ürünlerle ilgili haberleri okuya okuya ismini ezberledik. Peki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yediği meyve sebzeyi denetleyen kurumun adını biliyor musunuz?
Cevap: Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü. Yani bizde de Rosselhoznadzor gibi bir kuruluş var. Güzel.
Peki neden hep Rosselhoznadzor’un gümrükten çevirdiği ürünlerle ilgili haberleri okuyoruz da Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü’nün İstanbul veya diğer şehirlere girmesine izin vermediği sebze ve meyvelerle ilgili herhangi bir haber okumuyoruz? Öyle ya, Rusya’ya giden çileğin, domatesin, kayısının çok daha fazlası İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e gitmiyor mu? Bilgi: Türkiye’de üretilen meyve sebzenin çok küçük bir kısmı ihraç ediliyor. (Yaklaşık yüzde 5.) Geri kalanı iç pazarda tüketiliyor.
Yine iyi niyetli hareket edelim ve gerekli denetimlerin yapıldığını ama yerli üreticileri incitmemek için sonuçların kamuoyuna açıklanmadığını varsayalım. İyi de, Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü’nün vatandaşı rahatlatmak için isim vermeden de olsa, vatandaşları rahatlatmak için, yapılan denetimlerin sonuçlarına ilişkin bilgi vermesi gerekmez mi?
Daha açık sorayım: “Batı çiçek tripsi haşeresi” nedeniyle (Çileklerin Rusya’dan dönmesine yol açan haşere) Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından şehirlere girmesi engellenen çileklerin toplam ağırlığı kaç ton mesela?
Yoksa Ruslar kimilerinin söylediği gibi denetim işini abartıyor mu? Gümrükten çevrilen ürünlerin önemli bir kısmının aslında sağlığa bir zararı yok mu?
Böyleyse Türkiye ile Rusya’nın kriterleri arasındaki farklılığın sebebi nedir? Rus tüketicisinin canı can da, bizimki patlıcan mı?
Tabii aynı soruları marketlere, hallere, pazarlara da sormak lazım: Sattığınız sebze-meyveleri hangi kriterlere göre denetliyorsunuz?
İnternette yaptığım kısa bir araştırmada her gün milyonlarca insanın alışveriş yaptığı market zincirlerinin denetim politikalarına ilişkin dair şu bilgileri buldum:Tam olarak kaç laboratuvardan söz ediyoruz? Ve sözü edilen bu laboratuvarların coğrafi yaygınlığı nedir? Yani Türkiye’nin dört bir bölgesindeki tüm vatandaşlar gıda denetimi konusunda aynı güvenceye sahip mi?
Bu laboratuarlarda kaç kişi çalışıyor?
Bir de tabii hormonlu ürünler meselesi var. Migros’un gıda ürünlerinde hormon analizi yapmaya başladığı, geçtiğimiz yıllarda “Türkiye’de bir ilk” bilgisiyle medyaya yansımıştı. Diğerlerinin bu konuda ne yaptığı konusunda yeterli bilgimiz yok.
Türkiye’de üretilen gıdaların sağlığı meselesi tuhaf biçimde iyiye değil kötüye gidiyor. Rusya Tarım Ürünleri Denetim Ajansı Rosselhoznador Türkiye’den gelen meyve ve sebzelerin bitki sağlığı kalitesinin giderek düştüğünü ve bu durumdan endişe duyduklarını duyurdu bu yıl.
Asıl soru kaynamasın: Sahiden, Rusya’nın geri gönderdiği ürünlere ne oluyor?”